6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından gözler olası Marmara depremine çevrildi.
Bilim Akademisi Kurucu Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümünde olası Marmara depremini değerlendirdi.
17 Ağustos depreminin ardından yapılan araştırmaya dikkat çeken ve zamanın daraldığını hatırlatan Prof. Dr. Naci Görür, minimum 7 üzerinde bir depremin olacağını ve afet yönetiminin İstanbul’daki ekip ile mümkün olamayacağını söyledi.
Görür, acilen depreme karşı hazırlıklı olunması konusunda uyarılarda bulundu.
“MARMARA’DA 7 ÜZERİ DEPREM OLMA OLASILIĞI YÜZDE 64”
Prof. Dr. Naci Görür, ABD’li jeofizikçi Tom Parsons’un 2004 yılında, depremin zamanlaması ile ilgili yaptığı çalışmayı hatırlatarak, “Parsons diye bir Amerikalı bilim insanı, bizden Türkler de var, bir grup yaptığı çalışmada 99 depremlerinden sonra her an olmak kaydıyla Marmara’da 7 ve üzerinde bir depremin olma olasılığının yüzde 64 olduğunu buldular, yazdılar. Bütün dünyada büyük ölçüde bunu kabul etti. 2004 yılında da yayınladılar bunu ciddi bir şekilde. Dolayısıyla yani 30 yıl dediğin zaman işte sonu 2029 gelir. Bu şekilde biz de yani 24 seneyi nihayet geçirdik.” dedi.
Depremin olma periyodunun sonlarına doğru gelindiğinin altını çizen Görür, “Her yıl da Anadolu, Batı’ya doğru yılda 2 buçuk cm ilerliyor her sene. 24 yılda da en az 50 cm daha stres birikti demektir. O halde yani biz sona yaklaşıyoruz demektir.” şeklinde konuştu.
“İSTANBUL’DA KAOS SÖZ KONUSU OLABİLİR”
Görür, depremin ardından İstanbul’a dışarıdan destek gelmesi gerektiğini ifade ederek, kentin kendi kendine yetemeyeceğini belirtti.
“Çünkü hastanelerin ne kadar çalışacağı, itfaiyenin ne kadar çalışacağı meçhul. Bir de bu gecekondu mantığıyla gelişmiş, plansız bir kent. Dolayısıyla yani depremde olabilecek yıkım nedeniyle burada ulaşım da olmayabilir.” diye konuşan Görür, İstanbul’da büyük bir kaos olabileceğine değindi.
Görür, şöyle devam etti:
“İnsanların belli bir kısmı göçük altında kalabilir. Onlara ulaşılamayabilir cankurtaranlar çalışamayabilir. İstanbul’da bir kar yağışı, bir yağmur olduğu zaman bile biz İstanbul’un ne kadar kaosa sürüklendiğini görüyoruz. Öyle bir depremde, böyle dar yollarda üç beş binanın bile yıkılması sonucu nasıl bir şehir içinde ulaşım sağlarsınız. Dolayısıyla yani çok büyük bir ihtimalle aynen Güneydoğu örneğine bakarsan Güneydoğu’da nasıl hayat durduysa, İstanbul oradan daha kötü bir durumda. Çünkü hem bina yoğunluğu hem nüfus yoğunluğu daha fazla, hem de gecekondu mantığıyla gelişmiş. Gelişme diyoruz; bence gelişmiş değil, kaosa sürüklenmiş.”
Marmara Bölgesi’ne dışarıdan destek gelmesi gerektiğini vurgulayan Görür, “Destek ve kurtarıcı ekibin dışarıdan gelmesi lazım. Ya da uluslararası ekibin yardımın gelmesi lazım. Doğru dürüst havaalanı bile yok. Belki ilk depremde şu andaki yapılan İstanbul Havaalanı devre dışı kalacaktır.” dedi.
“1967 ADAPAZARI DEPREMİNDEN SONRA O BÖLGEDE DEPREM OLACAĞI SÖYLENMİŞTİ”
Görür, 1967’de gerçekleşen Adapazarı depremi sonrasında yayımlanmış ulusal ve uluslararası makalelerde ‘İzmit’e, Gölcük’e dikkat’ denildiğini, özellikle 1979’da bu konunun gündeme geldiğini ancak sonrasında hiçbir önlem alınmadığını belirterek şöyle devam etti:
“Seçimler geliyor, yerel seçimler. Ben yine bir kampanya yapacağım. Yerel seçimlerde bu depreme hazırlığı gündeme getirelim diye. Ben eminim ki yine eminim ki yine olmayacak bir şey. Keşke olsa. Bu deprem bakanlığı veya afet bakanlığı çalıştırılırsa ve bu bakanlık devlet projesi şeklinde bu bakanlıkta işler yürütülürse yani siyasi şovlardan uzak. Gelen iktidara göre işi yapıp yapmayacak gibi değil, hangi iktidar gelirse gelsin o projeleri yürütecek bir mantıkla yapılsa, biz 20 senede bu ülkeyi çok rahatlıkla depreme hazırlarız. 1999 depremleri de aslında geleceği belli olan depremdi. 1997, hatta 1967 Adapazarı depreminden sonra o bölgede deprem olabileceği söylenmişti, uyarılmıştı. Buna rağmen bir şey yapılmadı. Ve sonuç 20 bin insanımız vefat etti, canımız yandı. O zamandan bu zamana istedik ki milletimizde bir deprem kültürü gelişsin. Artık deprem konusunda millet tavizsiz bu işi uygulasın. Kendini yönetenlerden deprem dirençli kentleri arzu etsinler. Yoksa geleceğimiz yok. O yüzden bana ‘Hocam bizim burada deprem olacak mı?’ diye sormasınlar. Sen ölmezsen başka yerde başkası ölecek, millet olarak sorunlarımıza sahip çıkalım.”