İpek ÖZBEY
‘Türk sosyal hayatında aile dersi’ 72 saatlik öğretim programını içeriyor. Müfredatta ailenin önemi, aile olmak, Türk aile yapısının tarihsel süreci, toplumsal değişim ve aile olmak üzere dört ünite yer alıyor. Peki içerikler neler? MEB’in sitesindeki açıklamaya göre derslerde, aile kurmanın fıtrata uygun olduğuna değinilecek. Aile kültüründeki bozulmaların toplumsal yapıyı olumsuz etkileyeceği üzerinde durulacak, ailevi değerlerin gelişimine katkı sağlayacak örf, adet ve gelenekler öğretilecek.
İslam Hukuku’nda aile kurmanın şartlarının ele alınacağı derslerde, Selçuklu Dönemi’nde aile yapısının özellikleri açıklanacak. Osmanlı Devleti’nde aile yapısına yön veren unsurlar aktarılacak, cumhuriyetin ilanından sonraki hukuki düzenlemelerin aile yapısı üzerindeki etkilerine de yer verilecek.
AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA!
İslamiyetin kabulünden sonraki dönemde küçük değişimler yaşayan Türk aile yapısına ayet ve hadisler ışığında değinilecek. Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi bağlamında eşlerin birbiri üzerindeki hak ve sorumluluklarını öğrencilerin tespit etmeleri sağlanacak.
Tartışma yaratan konuyu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Ayşe Yüksel, Eşik Platformu’ndan avukat Selin Nakıpoğlu ve İlahiyatçı Nazif Ay ile konuştum.
ŞER’İ REJİM EĞİTİMİNDE BİR ADIM DAHA ATILDI!
Selin Nakıpoğlu-Avukat-EŞİK Platformu: Bu ÇEDES projesinin adımlarından biri. MEB, okullara manevi danışman atanmasını Diyanet İşleri Müdürlüğü’yle birlikte gerçekleştireceğini söylemişti. Şimdi ayet ve hadislere göre öğrencileri şer’i rejim çerçevesinde ‘eğitmeye’ doğru bir adım daha atmış oldular. Kaldı ki, aile kurmanın yaratılışa uygun olduğundan MEB nasıl bu kadar emin olabiliyor? Farklı hayat biçimlerinde yaşayan, yaşamak isteyen, aile kurmayan insanları yok sayarak ve bu bilgileri öğrencilere empoze etme hakkını nereden alıyor? Aile, bize devlet eliyle her zamankinden daha fazla dayatılıyor. AKP bloku, kadınların bedenlerine, emeklerine, hayatlarına el koyma tehditlerini birbiri ardına gündeme getiriyor. Dayandıkları temel argüman da aileyi güçlendirmek! ‘Üç çocuk’la başlayan, bakanlığın adından ‘kadın’ı çıkarmakla, aile ve ev kadınlığı eğitim programları ile devam edip kürtajı yasaklama denemeleri ile şaha kalkan bir kadın düşmanlığına maruz kalıyoruz. Aile ombudsmanlığı düzenlemesiyle, şiddet yuvası evliliklere ve ailelere mahkum edilmeye çalışılıyoruz. AKP’nin neoliberal muhafazakarlığının elinde, aile, kadınların özgürlüklerini daraltan, onları erkeklerin ve sermayenin çıkarlarına mahkum etmeye devam eden bir sosyal politika aracına dönüşüyor. MEB, web sitesindeki vizyon ve misyon başlıklarında yer alan açıklamalara aykırı iş ve işlemler yapmaya devam ediyor. Karma eğitim aleyhine konuşan Milli Eğitim Bakanı’nın Türk aile yapısına ayet ve hadisler çerçevesinde yaklaşmaya niyetlenmesi ve hazırladığı müfredat Anayasa’ya aykırıdır. Bir bakanlık Anayasa’yı çiğneyerek müfredat hazırlayamaz. İstanbul Sözleşmesi’nden de çıkma sebebi olarak gösterdikleri, aileye düşman ilan ettikleri yürürlükteki hukuka aykırı genelgeler yönetmelikler çıkarmak azımsanacak bir durum değildir.
KADIN HAKLARINDA DİNİ REFERANSLAR KULLANILMIŞ
Ayşe Yüksel-Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı: Aile tabii ki çok önemli. Bizim zamanımızda Yurttaşlık Bilgisi, Adabı Muaşeret gibi dersler vardı, en küçük toplum diye aileden söz edilirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bugüne kadarki uygulamalarına bakınca niyet okumaya başlıyoruz. O zaman da ‘ailenin önemi okulların işi değil’ diyorum. Çünkü burada ‘istenilen aile modeli’ öğretilecektir. Evlilik öncesi, anne baba olmadan önce Çağdaş Aile Eğitimleri Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri tarafından verilebilir, STÖ ve Üniversitelerden Halk eğitimi şeklinde destek istenebilir. MEB halk eğitim merkezlerinde 18 yaş üstü eğitim alabilir ama öncesi aileye ait olmalıdır. Önemli bir konu da, bu derse birçok branştan, örneğin din kültüründe öğretmen girebilir. Çağdaş aileye karşı geleneksel aile yapısı ön plana çıkarılmıştır. Bu müfredata baktığımızda, milli ve manevi değerler adı altında geleneksel kadın rolleri ve erkek egemen aile yapısından doğrudan olmasa da bahsedilmiş, ayrıca kadınlara verilen haklar bağlamında dini referanslar kullanılmıştır. Zaten küçük çocuklar bu tür eğitimlerden etkilenip anne ve babasını eleştirmeye başladı. Kendi idealleri doğrultusunda nesiller yetiştirip onların öğrendikleri aile modellerini kurmaları amaçlanıyor. 21. Yüzyıl’da bilimsel, çağdaş, laik, kamusal ve karma eğitimi savunan ÇYDD olarak bu dersleri desteklememiz mümkün değil. Bize muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmayı öneren Mustafa Kemal Atatürk’ün devrim ve ilkeleri en değerli yol göstericidir. MEB bunu ilke edinmelidir.
BU BİR DİNDAR NESİL YETİŞTİRME ÜTOPYASI
Nazif Ay- İlahiyatçı/Yazar: MEB’in Seçmeli Dersler gurubunda okullarda okutulacak ‘Türk Sosyal Hayatında Aile’ adlı ders, her ne kadar Türk tarihi perspektifinden aile kavramına tanım getiriyor gözükse de, dersin programına, amaçlarına ve kazanımlarına dikkat ettiğimizde; konuya dinsel bakış açısı getirilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz. Siyasal iktidarın, yeni kuşak bireyler için Necip Fazıl Kısakürek’in İdeolocya Örgüsü kitabından ve onun radikal din öğretisinden esinlenen ‘kindar dindar’ psikolojiyle örülü ‘Dindar Nesil Yetiştirme’ ütopyası birçok kez dillendirilmişti. Milli Eğitim’e dahil edilen yeni dersin kapsamında bazı kavramlar ve konu/ünite başlıkları genel amacın ne olduğunu ele vermektedir. Sözgelimi, ‘fıtrat’ kavramıyla, yaratılış itikadı/inancı zihne yüklenerek, insanın genetiğine ve karakter kodlarına doğuşta işlenmiş, Tanrıyla bağlantısı olan bir program olduğu fikri egemen kılınmak isteniyor. Sözgelimi, ‘Aile Reisliği” konusunda, erkek egemen mantığı öne çıkartılıyor, mesele İslam’daki önderlik/ reislik kavramıyla örneklendirilerek dinsel temaya oturtuluyor. ‘Ayet ve hadislerle konunun aktarılması’ ise gelişmekte olan çocukların bilinçaltına mesaj verecek. Kendisi ve çevresinde oluşabilecek toplulukların güdülenmesi dindeki verilerin yol gösterici olması gerektiği algısı güçlenecek, din dışı alternatif düşüncelerin yasak veya sakıncalı olduğu kabulü öne çıkacaktır. Özetle, bu iki maddenin, Milli Eğitim’in evrensel değerlerin korunması gerektiği ilkelerine aykırılık taşıdığını düşünüyorum. Bakanlığın; siyasal iktidarın vurguladığı gibi, “Dindar Gençlik” ve “Cinsel Tercihlerini Belirleme” özgürlüğüne ket vurma ve böylesi tercihlere sahip bireyleri toplumda ötekileştirilerek değersiz kılma amaçları olmasa bile insan haklarına aykırı anlayışların toplumda baskın hatta despotluk seviyesinde hakim kılınmasına neden olur.